T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
SAMSUN / LADİK - Şehit Uğur Göksu Anadolu İmam Hatip Lisesi

EĞİTİM ÖNERİLERİ

 

Her türlü öneriyi duyarsınız,okursunuz. Bu arada insanlar için çeşitli öneriler verilir. Bunlar giyimle,kuşamla beslenmeyle, sağlıkla, eğitimle iş yaşamında başarıyla ilgili olabilir.Bu örnekleri insanları ilgilendiren her konuda çoğaltabiliriz.

Bazen verilen öneriler değişebilir.Örneğin; uzun yıllar çayın etkili maddesi tein fazlalığının metabolizmadaki demiri yok ettiği söylenirdi. Şu sıralarda ise aynı teinin vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiği ısrarla ifade ediliyor. Bir zararlı bir de yararlı etki . Çayı dengeli ve mantıklı miktarda alarak ikilemi çözebiliriz.

Domates için farklı zamanlarda farklı öneriler verilmiştir. Bir bakarsınız domates çok faydalı bir sebzedir.Bazen ifade edildiği kadar abartılmaması gerektiği söylenir.

Magazin haberlerinde verilen önerilerin değişmesi olağandır. Çünkü bilimsel gerçek ve ölçütler kullanılmadan ileri sürülmüş olabilir. Kaldı ki bilimsel niteliği olan önermeler ve tezler bile zamanla değişebilir. Çünkü bilimsel olmanın koşullarından biri değişebilir olmasıdır.

Eğitimde başarı konusunda verilen önerilere bakın, zamanla değişmediğini görürsünüz.

Ancak o öneriyi geliştirecek daha yararlı hale getiren geliştirilmiş öneriler olabilir. Yoksa eğitim de şu öneri tamamen asılsızmış, geçersizmiş demek olası değildir.Eğitimde öneriler neden diğer bazılarına göre daha istikrarlıdır? Çünkü başarının kuralları havaya, ülkeye,modaya, anlayışa göre değişmez de ondan.

Çeşitli ulusların eğitim sisteminde bazı uygulama biçimleri farklı olsa da temel doğrular her yerde aynıdır. Çünkü insan değişmez, insanın eğitim gereksinimi değişmez, eğitimin formal olarak alınacağı yerler olan okul gerçeği değişmez.

Eğitimde değişmeyen başka faktörler: Öğrenci, öğretmen, öğrenilecek konu , öğretim araç ve gereçleri sayılabilir; okullar, sıralar, kitaplar, öğrenci formaları , kalem, silgi, kitap vs. şeklinde uzatabiliriz.

Eğitimde başarının zeka faktörü ile ilişkisi beklenildiği kadar yoğun değildir görüşü hep ifade edilir.İlişki korelâsyonu zaman zaman değişik ifade edilse de kural pek değişmez. O zaman düşünmek gerekir. İki öğrenci , aynı aileden olmasa bile aynı mahalleden, aynı okula, aynı sınıfa gidiyorlar ama birisinin başarısı bu, diğerinin başarısı şu diye birbirinden oldukça farklı başarı düzeyleri ile ifade edilebilir. Eğer başarıda zeka faktörü sanıldığı kadar belirleyici değilse, bu durum nasıl açıklanabilir? Bir şeyi iyi öğrenmek için o bilgiye gereksinim duymak lâzım. Karnı aç olup da balık tutmayı bilmeyen birisinin bunu öğreten birini balık tutmayı anlatırken nasıl dinlediğine dikkat edin o zaman anlarsınız. Hani bilinen bir söz vardır, "Birine ekmek verirseniz bir öğün doymasını sağlarsınız;ama balık tutmayı öğretirseniz bir ömür boyu doymasını sağlarsınız." Söz konusu birisi, ömür boyu karnını doyuracak bilgiyi tek saniyesini kaçırmadan dinler.

Eğitimde başarı için bir diğer etken öğrenilecek konuya duyulan ilgidir. İnsan ilgi duymadığı bir konuyu öğrenirken zorlanabilir. Konuya ilgi duyuyorsa öğrenme düzeyi ve başarısı artar.

Eğitimde başarıyı getiren etkenlerden biri de motivasyondur. Motivasyon konuya duyulan ilgiye benzer. Ancak farklı yanları da vardır.Motivasyona genel olarak "öğrenmeye hazır olmak" diye bakabiliriz. Bu bireyin öğrenmek için maddi ve manevi olarak hazır olması anlamına gelir. İyi motive olan birey ilgi duymadığı konuları diğer zamanlara göre iyi öğrenir.

Doğal olarak öğrenmeyi sağlayacak olan öğreticiyi, öğrenirken kullanılan araç ve gereçlerin kalite ve sayısını yabana atmamak gerekir. Eğitimde başarı için onlar da gereklidir.

Sonuç olarak maymunlara resim yaptırmayı , köpeklere sayı saydırmayı öğreten insanoğlunun eğitim araştırmaları ve sonuçlar ile ilgili öneriler geliştireceği söylenebilir.

Model Olma Sorumluluğu

Büyüme çabası içindeki gençler çoğunlukla büyürken kendine benzeyeceği bir model ararlar. Bu model anne, baba, ailenin diğer üyeleri ya da dışarıdan biri olabilir. Doğal olarak önemli olan, bir model olunmasından daha çok nasıl model olunduğudur.

Eğitimin konuşulduğu toplantılarda yetişkinlerin çocuklara ve gençlere modelliğinin çeşitli özellikleri konu olarak ele alınır. Söz konusu özellikler modelliğin etik, pragmatik ve duygusal yanlarıdır.

Modelliğin etik yanı inançlara, gelenek ve göreneklere uygunluk, toplumun çeşitli değerlerine uygunluk olarak özetlenebilir. Etik konusunda bilgi ve anlayışımızın yerinde olmasına karşılık "Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma" sözünü uygularız. Oysa gençler sözlerimizden daha çok davranışlarımıza bakarlar.

Bir toplumu ayakta tutan etkenlerin en önemlilerinden biri de etik (ahlak) kurallarıdır. Tarihe bakıldığında imparatorlukların yıkılmasında toplumun ahlaki açıdan dejenere olması kaçınılmaz sonlarını hazırlamıştır.

Model olan yetişkinler, zaman böyle gerektiriyor, herkes aynısını yapıyor diye "Devletin malı deniz, yemeyen domuz" söylemine uygun davranıyorlarsa ahlaki açıdan yanlış yapıyorlar demektir. Çünkü gerekçe ne olursa olsun tüyü bitmedik yetimin hakkını yemenin en ufak bir sinyalini vermek ahlaki yozlaşmanın en önemli belirtilerindendir.

Model olmanın pragmatik yanı, yararlı yanı demektir. Modellikte yararlı olmak ne anlama gelir sorusuna yanıt vermek gerektiğinde; mahallenin kabadayı gençlerine ya da frapan genç kızlarına öykünmeyi örnek verebiliriz. Mahallede onu bunu dövmek, bir baltaya sap olamayıp aylak gezmek, yeni yetme gençlere ilginç gelebilir ancak böyle yetişmek yetişenlere hiçbir yarar sağlamaz. Keza ellerinde ayna, cam kenarında mahalleyi gözleyip ona buna göz süzmek de genç kız adaylarına ilginç gelebilir; ama hiç de yararlı değildir.

Yararlı olmayan modellere karşılık gençlere yararlılık bakımından çok olumlu modeller vardır. Örneğin zamanında okumayıp okulları dışarıdan bitirerek üniversiteye gidenler. Bulundukları görevi en iyi şekilde sürdürüp çevrelerinde aranan kişi olanlar. Kişilikleri ile bulundukları ortamları pozitif etkileyenler.

Başarılı bürokratlar, iş adamları, kendilerinden beklenilmeyen işlerde çok başarılı olan kadınlar. Örnekleri daha da çoğaltmak olasıdır. Ancak modellerin yararlılığı düşüncesini ifade ettik sanıyorum. Modelliğin duygusal yönleri de vardır. Çocuklarını seven onların sağlığı, eğitimi ve mutluluğu için çırpınan anne, hem kendi çocukları hem de çevrede yetişen gençler için duygusal yönü olan bir modeldir. Aynı modelliği babalar da yapabilir. Temelinde sevgi ve ilgi olan birçok model örneklerini çoğaltmak olasıdır. Bunlar hep duygusal yönü olan modellerdir.

Öğretmenlerinin üstlendikleri modellerin etik, pragmatik ve duygusal yönlerini ayrı bir pota da değerlendirmek gereklidir. Bu açıdan öğretmenlerin sorumlulukları büyüktür. Öğretmenler, eğitim görevlileri olduklarından bu konuda gerçekten hassas davranırlar. Bu hassasiyet onların kılık kıyafetlerine davranışlarına ve kişiliklerine yansır. Öyle ki dikkatli bir göz böyle birinin öğretmen olduğunu ona sormadan bilebilir.

Duygusal özü olan modellere en bilinen ve yaygın örnek, platonik olarak ünlü birinin model olarak ele alınmasıdır. Bu ünlü kişi bir sanatçı olabilir, bir futbolcu olabilir ya da diğer alanlarda ünü olan diğer kişiler olabilir. Model olumlu yaşantısı, başarısı ve kişilik özelliklerine sahipse problem olmayabilir.

Ancak bunun aksi söz konusu olduğunda problemler ortaya çıkabilir.

Modeller belki de kuşaklar arasında kaynak görevi görüyorlar. Bu, toplumda bir sürekliliği ve anlayışı sağlıyor. Elbette olumlu örnekler bunu daha iyi başarıyorlar...

Günün En Verimli Ders Çalışma Saatleri

Gerek okul derslerine gerekse sınavlara hazırlanan öğrencilerin ders çalışma saatlerini kendileri için en verimli saatlerde olması çok önemlidir. Verimli saatlerde yapılacak ders çalışma eylemleri, diğer zamanlara göre hem daha zevkli hem de akılda kalıcı olacaktır.

Günün hangi saatlerinde çalışırsanız daha çok verim elde edersiniz ? Bu durumu birkaç istisna dışında genel bir ifadeyle açıklayabiliriz.

Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki, zihinsel aktiviteler için günün en verimli zamanı sabah saatleri. Akşam zamanında uyumuş ve uykusunu almış bir beden, sabahın ilk ışıklarıyla ders çalışmaya başlayabilir.

Düşünsenize, günün yorgunluğu ya da stresi yok, sabahları yeniden başlatılan bir bilgisayar gibi daha hızlı ve canlı çalışır zihinler.

Bilimsel araştırmalardan ziyade kendim de bir zamanlar sabah erkenleri ders çalışma alışkanlığı edinmiş ve kendi çapımda başarıyı yakalamış biri olarak , ders çalışma saatleri konusunda karar verememiş öğrencilerimize sabah saatlerinde ders çalışmalarını öneriyorum.

Sabahları ders çalışmak gününüzün geri kalanını huzurlu geçirmenize de yardımcı olur. Şöyle ki, sabahın erken saatlerinde yani kahvaltıdan birkaç saat önceden başlarsanız çalışmaya, plânınızda yer alan ödevlerin büyük çoğunluğunu sabah erkenden kalkıp yaptığınız için, o gün için zihninizi meşgul edecek "ders çalışmadım" endişesi olmayacak.

Hem sabahtan ders çalışmış olduğunuz için içiniz huzurlu olacak, hem de o gün varsa dersten sonra yapacağınız sosyal aktivitelere, ders çalışmış olmanın huzur ve mutluluğu ile katılabileceksiniz.Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sıcak bir çay ya da başka bir içecekle ders çalışmaya başlayın.

Biz denedik gördük. Siz de deneyin. Ders çalışmaktan alacağınız hazzı anlatmaya kelimeler yetmez.

Unutmamak İçin Neler Yapmalıyım

Öğrencilerin en büyük belası unutma sorunudur. Çünkü dersten itibaren %80'lik bir kısım 1 hafta içerisinde unutulur ve sınav anında da bir şeye yaramaz.   Bu sebeple unutmanın önüne geçmek için belirli altın kurallar sunacağız. Uyguladığınız taktirde artık derslerde kazandıklarınızı unutmayacak ve sınav anında direk kullanabileceksiniz. Lafı daha fazla uzatmadan şimdi kurallara geçelim.

1- Ders başında dinç olduğunuz için öğrendikleriniz daha akılda kalır. Bu dinçliği tüm derse yaymalı ve pür dikkat öğretmeni dinlemelisiniz. İşin garip tarafı zil çalmasına yakın öğrenciler direnç kazandığı için son anlatılanlarda zihinde yer edinmektedir.

2- Derslerde belirli kısımlara dikkatinizi çeken resimleri, sembolleri verebilirsiniz. Bu sayede sembol ve resimden direk konuya ulaşabilirsiniz. Zihin daha fazla görsel çalışmaktadır.

3- Öğrendiğiniz bilgileri garip tanımlama ve tasvirlerle aklınıza tutmanız daha kolay olacaktır. Bu sebeple bir edebiyat şairinin yazmış olduğu şiire "geyik" rol modelini koyabilir ve geyikten bu şiire ulaşabileceğinizi zihninize aktarabilirsiniz. Böylece sınav anında geyiği düşündüğünüz müddetçe o şiir aklınıza mutlaka gelecektir.

4- Uzun bir paragrafı veya öğretmen tarafından verilen listeyi anında öğrenemezsiniz. Bu sebeple küçük parçalar halinde ezberlemeye çalışmalısınız. Böylece daha kolay öğrenebilirsiniz.

5- 2 saat boyunca ders çalışmanız bir şey ifade etmeyecektir. Bu sebeple yaptığınız çalışmalarınızı okulda yapılan gibi 30-40-45 dakikalık periyotlara ayırmalı ve zihninize dinleme vakti ayırmalısınız.

6- Notlarınızı tekrar temize çekmek hafıza kazınmasında yardımcı bir etkendir.

Kitap okuma alışkanlığı üzerine

Kitap okuyamama konusunda hepimizin bahanesi hazırdır:
-Kitaplar çok pahalı -İşten geldim, yorgunum
-Öğrenciyiz abi ! -Oku oku nereye kadar? ...ve daha birçoğu

Türkiye´de okunan kitaplara da bakarsanız, "siyaset, aşk, cinsellik" gibi birkaç temaya sıkışmıştır. Popüler kültürün önümüze sürdüğü kitaplar... Günde ortalama 5 saat TV seyreden bir toplumuz.

Bu zamanı TV´ye ayıran bizler, her gün birkaç sayfa okuma zahmetine katlanamıyoruz. Ne garip değil mi? Yukarıdaki basit bahanelerimiz diziler, filmler için geçerli olmuyor çoğu zaman.

Diğer açıdan, internet insanoğluna sınırsız olanaklar sunarken, gençlerimizi/çocuklarımızı asosyal bireyler haline getirmiyor mu? İnternete ayırdığımız zamanı, kitaplara ayırabiliyor muyuz?

Bütün bu sorular/sorunların ardından Türkiye´nin okuma karnesine bir bakalım:

* Egitim-Sen`in bir arastirmasina gore, ogretmenlerin yuzde 8`i hic kitap okumuyor. Yuzde 39`u ise bu konuda bilgi vermek istemiyor. Yuzde 28`i ayda bir kitap aliyor.
* Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Kurucu Genel Başkanı - Yazar Mehmet Doğan´a göre: "Ülkemizde 10 bin kişiden 3 kişi yılda 10 ve üzerinde kitap okuyorsa kitap kurdu sayılıyor."
* Bağımsız Eğitimciler Sendikası´ndan yapılan açıklamaya göre, kitap okuma oranının yüzde 4,5 olduğu Türkiye´de yılda sadece 23 milyon adet kitap basılıyor. Japonya´da ise bir yılda basılan kitap adedi 4 milyar 200 milyon. AB ülkelerinde yıllık kitap harcaması 500 dolarken Türkiye´de bu rakam 2 dolar düzeyinde seyrediyor.
* Gazi Üniversitesi´ndeki 1915 öğretim üyesiyle yapılan araştırmaya göre : Öğretim üyelerinin yüzde 21.9´u sadece akademik yayın okuyor. Yüzde 56.2´si ayda bir-iki kitap okuyor.

SAYISAL VERİLER
Türkiye´de kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
» Japonya´da toplumun % 14´ü,
» Amerika´da %12´ si,
» İngiltere ve Fransa´da % 21´i düzenli kitap okur iken,
» Türkiye´de durum % 0,01 yani on binde bir.
» Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan´da kitap ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye´de bu rakam 2000- 3000 civarında basılmaktadır.
» Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Rapor´unda kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sıradadır.

BİR YILDA KİŞİ BAŞINA OKUMA SAYILARI:
» Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor
» Bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor.
» Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
» Türkiye´de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor.
Türkiye´de okuma alışkanlığına sahip olan kişi sayısı ortalama 40 bin kişi

KİTAP OKUMAK İÇİN
Türkiye´de bir kisinin ayırdığı zamanın;
» 300 katını bir Norveçli ayırıyor.
» 210 katırı bir Amerikalı ayırıyor.
» 87 katını bir İngiliz ayırıyor.
» 87 katını bir Japon ayırıyor.
» Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan 3 kat fazla.

Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu, 8 Eylül Temel Okur Yazarlık günü nedeniyle Türkiye´nin Okuma Alışkanlığı Karnesi isimli bir çalışma hazırladı. Hazırlanan çalışmayla Türkiye´nin okuma haritası ortaya çıktı. Türkiye´nin ortaya çıkan okuma karnesi ise zayıflarla dolu. Araştırmaya göre, nüfusun yüzde 88´i okuryazar. Diğer çarpıcı sonuçlar şöyle :

* Türkiye de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28.
* İhtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada
* Türkiye´de öğrencilerin sadece yüzde 19´u 25´ten fazla kitaba sahip.
* Türkiye´de kitaba yılda harcanan para 45 sent.
* Kütüphaneye gidenlerin sadece yüzde 8´i kitap okumaya gidiyor.
* Öğretmenlerin yüzde 33.4´ü düzenli kitap okuyor.
* Anne baba çaba harcamıyor
* Sadece dört anne babadan biri çocuklarının okuma alışkanlığını geliştirmek için çaba harcıyor.
* En çok basılan yerli beş kitap : Keloğlan Masalları, Nasrettin Hoca Fıkraları, Türk Masalları, Dede Korkut Hikâyeleri, Ömer Seyfettin´in Hikâyeleri.
* En çok basılan yabancı kitaplar La Fontaine Fablları , Ezop Masalları, Andersen Masalları, Çocuk Kalbi...Ne için az okuyoruz?

 

Bu kadar veriden sonra kendimizi tekrar sorgulayalım. Gelişme arzusunu yıllarca içinde taşıyan bir toplum olarak kitap okuma alışkanlığı kazanmayı ne zaman önemseyeceğiz?
Okumak, anlamak, anlatabilmek... Bu kavramların hepsi kitap okuma alışkanlığında yatıyor.
Kendi çözümsüzlüğümüzü kendimiz yaratmayalım. TV alışkanlığımıza, eğlenceye biraz daha az zaman ayırarak, bu toplumu hep beraber geliştirelim. Çocuklarımıza, ailemize de bu alışkanlığı kazandıralım.

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 27.09.2014 - Güncelleme: 05.05.2020 01:15 - Görüntülenme: 4333
  Beğen | 0  kişi beğendi